Kırmızı kantaron, 10 ile 50 cm arasında değişen boyutlara sahip iki yıllık otsu bir bitkidir. Çiçekleri kırmızı renkte olup, 4-5 parçalıdır; yaprakları ise sapsız ve yumurta şeklindedir. Ülkemizde bu bitki Kanotu, Koyunkıran, Mayasılotu, Kepirotu, Binbirdelikotu ve Yaraotu gibi adlarla da bilinir. Balçıklı ve kireçli topraklardan hoşlanır, ayrıca kumlu topraklarda ve bataklıklarda da yetişebilir. Yetiştiği bölgeler arasında Avrupa ve Türkiye yer alırken, anavatanı Orta Asya, Afrika, Kuzey Amerika ve Avrupa'dır. Çiçekleri güneşin doğmasıyla açar ve güneşin batmasıyla kapanır. Bu çiçekleri toplu halde bulmak zordur, genelde sadece bataklıklarda toplu olarak bulunurlar. Keskin acı bir tadı ve baharlı bir kokusu vardır.

Kırmızı kantaron, Hippokrates zamanından beri bilinen ve kullanılan bir bitkidir. Orta Çağ'da kırmızı kantaronun şeytanı kovduğuna inanılırdı. Yüzyıllar önce göz ve yara tedavilerinde, adet söktürücü, peklik giderici, mide ekşimelerinde, kan yapıcı ve güçlendirici olarak kullanılmıştır. Bitkinin çiçekli kısımları ve kökünden yararlanılır. Kantaron bitkisi kurutulduktan sonra kaynamış suda 10 dakika demlenerek çayı yapılır. Amerika ve Avrupa'nın birçok ülkesinde ise çay yerine bu bitkinin çiçek, yaprak ve saplarından elde edilen kapsül halinde satılan çeşitleri de bulunmaktadır.

Kırmızı kantaron otundan elde edilen yağ, sivilce izlerini ve ciltte oluşan lekelerin giderilmesinde de kullanılır. Bu bitkiden elde edilen yağ ile bel ve sırt bölgesine masaj yapıldığında faydası görülmektedir.

Kırmızı kantaronun kullanımı esnasında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Özellikle aşırı dozda tüketiminden kaçınılmalıdır. Hamile ve emziren kadınlar, kırmızı kantaron kullanmadan önce mutlaka bir sağlık profesyoneline danışmalıdır. Ayrıca, kronik rahatsızlıkları olan bireyler de kullanmadan önce doktorlarına başvurmalıdır. Bitkinin tıbbi özelliklerinden tam anlamıyla faydalanabilmek için, doğru şekilde kullanılması büyük önem taşır.